Gelismekte Olan Ülkelerde Sermaye Ithali - Yurtiçi Tasarruf ve Ekonomik Büyüme Iliskisi: Türkiye Üzerine Ampirik Bir Inceleme
Özet
Bu çalismada "Sermaye ithali Türkiye'de yurtiçi tasarrufu ve ekonomik büyümeyi etkin kilmakta midir?" sorusuna cevap aranmaktadir. Çalismanin amacini, iki farkli kalkinma stratejisi döneminde (ithal ikameci 1964-1980 ve ihracata yönelik 19802012) ve bütün olarak her iki dönemi kapsayan 1964-2012 yillari arasinda Türkiye'de ekonomik büyüme, yurt içi tasarruf ve sermaye ithali arasindaki iliskileri göstermek olusturmustur. Bunu gerçeklestirmek için uygulanan yöntemde Grangernedensellik teknikleri kullanilmaktadir. 1964-1980 döneminde degiskenler arasinda çift yönlü bir nedensellik iliskisi kesfedilirken 1980-2012 ile 1964-2012 dönemlerinde bir nedensellik gözlemlenmemistir. Buradan hareketle, gelismekte olan bir ülke konumundaki Türkiye'nin kamu ve özel sektör borçlarinin toplami olan sermaye ithalinin yurtiçi tasarruf ve ekonomik büyümeye etkisinin uygulanan kalkinma stratejilerine göre farkliliklar gösterip, dönemler itibariyle istikrarsiz bir seyir izledigi anlasilmaktadir.
Anahtar Kelimeler: Sermaye ithali, Dis Borç, Yurtiçi Tasarruf, Ekonomik Büyüme, Zaman Serisi Analizi
The Relationship of Capital Import - Domestic Saving and Economic Growth in Developing Countries: An Empirical Application on Turkey
Abstract
In this study, an answer is looked for the question of "Does capital import activate domestic saving and economic growth in Turkey?". Displaying the relationships between economic growth, domestic saving and capital import has formed the purpose of the study in two different development strategy period (import substitution period; 1964-1980 and export-oriented period; 1964-2012) and covering both two period; 1964-2012. Granger-causality techniques are used to perform this in applied methodology. While the bi-directional causality between variables has been investigated in the period 19641980, the causality has not been observed in the period 19802012 and 1964-2012. It is understood from this point of view that, the effects of capital import which is the sum of public and private sectors to domestic saving and economic growth for Turkey that has position of developing country shows differences according to applied development strategies, and this effect follows an unstable path.
Key Words: Capital Import, Foreign Depth, Domestic Saving, Economic Growth, Time Series Analysis
(ProQuest: ... denotes formulae omitted.)
1. Giris
Sermaye ithalinin (kamu ve özel kesimin yabanci ülke ve finans kuruluslarindan aldigi borçlarin toplami) gelismekte olan ülkelerde ekonomik büyümeye ve iç tasarrufa etkisi tartismali bulunmaktadir. Rosenstein-Rodan (1961), Chenery ve Strout (1966) gibi yazarlar gelismekte olan ülkelerde sermaye ithalinin ekonomik büyümeye ve iç tasarrufa yol açabilecegi tezini ileri sürerken Bigler (1987), Agarwal ve digerleri (1984) gibi yazarlar da sermaye ithalinin bu ülkelerde ekonomik gelismeyi ve iç tasarrufu hizlandirmadigi tezini ileri sürmektedirler. Bu çalisma, Türkiye örneginde yukaridaki tezlerden hangisinin anlamli oldugunu belirlemeyi amaçlamaktadir. Bunu, ithal ikameci kalkinma stratejisi döneminde 1964-1980 arasi ve ihracata yönelik kalkinma stratejisi döneminde 1980-2012 arasi yillarda yapilan toplam sermaye ithalinin (kamu ve özel sektörün kisa-orta-uzun vadede) Granger-nedensellik teknikleri yardimiyla ve bunlarin sonuçlarina dayanarak ortaya koymaktadir. Buradan hareketle arastirmanin temel problemini "Sermaye ithali Türkiye'de yurtiçi tasarrufu ve ekonomik büyümeyi etkin kilmakta midir?" sorusu olusturmaktadir.
2. Gelismekte Olan Ülkelerde Genel Gelisme Hedefi Olarak Sanayilesme
Modernlesme ve sanayilesme, gelisme politikalarinin stratejik bir tasarimi olarak ve "modernlesme teorilerine" göre de küresel çerçevede gerçeklestirilebilir görülmektedir. Buna karsin "bagimlilik (dependence) teorileri" kapitalist dünya sisteminin pazar ve güç iliskilerinden dolayi bunu gerçeklestirilemez bir proje olarak görmektedir. Sürekli olarak yapisi ve dinamigi geçtigimiz yüzyillarda Avrupa'nin ve Kuzey Amerika'nin gelismis toplumlarinda ortaya çikan toplumsal bir düzen referans olarak alinmaktadir: Modern kapitalist dünya toplumu kendi gelismesini bizzat birbirini izleyen asamalardan geçerek tamamladi ve 20. yüzyilin sonunda ortaya fordist veya post-fordist asama olarak tanimlanan bir resim konuldu. Dünya çapinda gelismenin standardi iste bu resimden alinmis bulunmaktadir (Altvater, 1993, s.398).
Gelismekte olan ülkelerin sanayilesmeleri ve sanayi sektörlerinin gelismis sanayi ülkeler örnegine göre "uluslararasi isbölümüne" entegrasyonu oldum olasi önemli bir ekonomik meydan okuma olarak görülmektedir. Gelismekte olan ülkelerde sanayilesmenin, ekonomik krizlerden dogan problemleri ve artan issizligi pozitif etkilemesi beklenmekteydi: Prensip olarak bir taraftan çesitlendirilmis ekonomi sayesinde gelismekte olan ülkelerin dünya pazarindaki konjonktürel dalgalanmalarindan daha az etkilenmesi sanayilesme stratejisinin lehine olan bir gerçeklik olarak görülmektedir. Diger yandan olusan yerli sanayi is piyasasina yeni gelen is gücünü kabul ederek tarimdaki fazla ve üretken olmayan is gücünü absorbe edebilir bulunmaktadir (Knall ve Wagner, 1986, s.75).
Fakat "uluslararasi is bölümünün" baska bir yapiya sahip oldugu gözlenmektedir. Birçok gelismekte olan ülke tarimsal ve madensel hammadde ihracatçisi ayni zamanda da sanayi mallari ithalatçisi olarak tamamen ya da büyük ölçüde "tamamlayici uluslararasi isbölümü" asamasinda bulunmaktadir. Yukaridaki degerlendirmeye göre ve bundan dolayi hammadde ihraç eden ülkeler (bunlar sanayi ürünleri ihracatçisi olmak için çaba harcamamaktadirlar veya harcayip ta olamamaktadirlar), belki de yukarida bahsedilen gelisme sansini kaçirmaktadirlar (Glismann ve digerleri, 1987, s. 131).
Zaman içerisinde gelisme politikasi ile ulasilmak istenen hedefte bir dönüsüm yasandi. Ancak buna ragmen, bugün hemen hemen tüm gelismekte olan ülkelerin sanayilesmeye öncelik verdigi tespit edilmektedir. Bu durum kendisini artan sanayi üretiminde de göstermektedir. Zaten geçmiste gelismekte olan ülkelerde her durumda mamul ürünler, açik bir sekilde sanayi ülkelerinkinden daha hizli artmis bulunmaktadir. Sanayi ülkelerinde son on yilin yavas büyümesi asilmak istense de sanayi ülkelerinin büyüme hizi ile gelismekte olan ülkelerin büyüme hizi arasinda hatiri sayilir bir mesafe bulunmaktadir. Bu kendisini öncelikle dünya sanayi ürünlerinde gelismekte olan ülkelerin payinin zayif bir kaymasinda ifade etmektedir, çünkü gelismekte olan ülkelerin agirligi henüz çok az düzeyde hissedilmektedir. Buradan hareketle, gelismekte olan ülkelerin dünya sanayi üretimindeki payi 2000 yilina kadar %20'nin altinda kalabilir ön görüsünde bulunulmaktadir (Glismann ve digerleri, 1987, s.39). Glismann ve digerlerinin öngörülerinin dogrulugu Birlesmis Milletler Endüstriyel Kalkinma Organizasyonu'nun (UNIDO) yayinlamis oldugu raporda da görülmektedir (UNIDO, 2013, s.171). Diger taraftan sanayilesme alanindaki basarinin ülkeden ülkeye çok farkli oldugu ve ortalama rakamlarin basariyi yansitmadigi dikkatleri çekmektedir. Sanayilesme sayesinde ekonomik büyüme ile gelismekte olan ülkelerde yoksullugun bertaraf edilmesi istenmektedir. Fakat ekonomik büyümeye ragmen yoksulluk ortadan kaldirilamamakta ve problem devam etmektedir.
20. yüzyilin baslarinda bazi Latin Amerika ülkelerinde sanayilesme baslamistir. 1930'lu yillardaki dünya ekonomik krizi Arjantin, Brezilya, Meksika, Sili, Uruguay ve Kolombiya'da 20. yüzyilin baslarinda baslanan sanayinin devam etmesini hizlandirdi. Latin Amerika'nin diger ülkelerinde sanayilesme ilk defa 1930'lu yillarda ve her seyden önce Ikinci Dünya Savasi sirasinda basladi (Guldimann, 1975, s.113). Gelismekte olan ülkelerde sanayilesmenin ikinci itisi 1960'li ve 1970'li yillarda gerçeklesti. 1960'li ve 1970'li yillarda birçok gelismekte olan ülkelerde çok hizli bir sanayi gelismesi yasandi. Imalat sanayisinin gelisme orani bu gelismeyi takip eden sekliyle yansitmaktadir: 1960'tan 1970'e kadar UNCTAD'in (Birlesmis Milletler Ticaret ve Kalkinma Örgütü) verilerine göre gelismekte olan ülkelerdeki imalat sanayisi yillik ortalama %6,4, hatta 1970-1976 arasi %7,5 büyüme orani kaydetmektedir. Batili sanayi ülkelerinde ayni zaman dilimleri içerisinde büyüme orani %5,8 ve %3,4 olarak gerçeklesmektedir (UNCTAD, 1979, s.534). Türkiye için bu oran (bkz. Dünya Kalkinma Göstergeleri) dünya kalkinma göstergelerinden elde edilen veriler ile %8,4 olarak hesaplanmistir (hesaplama yazarlarin kendisine aittir).
Birçok gelismekte olan ülkede bu gün sanayilesme politikasi krizde bulunmaktadir: Mamul mal fiyatlariyla ham madde fiyatlarini karsilastirdigimizda bu ülkeler dünya piyasasinda ithal ettikleri sermaye mallarini pahali alirken ihraç ettikleri ham maddeleri ucuza satmaktadirlar. Sanayi ülkelerinde hammaddeleri diger ürünlerle ikame etme egilimi olusmaktadir. Yeni teknolojide hammaddelerin payi sürekli azalmaktadir. Sanayi ülkelerinin gelismekte olan ülkelerden tüketim maddelerine olan talebi sinirli kalirken, gelismekte olan ülkelerin kendi sanayilesmeleri için gerekli gördükleri sermaye ürünlerine olan talebi sürekli artmaktadir (Kreye, 1980, s.286). Uluslararasi pazarlar büyük ölçüde sanayi ülkelerindeki firmalar tarafindan kontrol edilmektedir. Buradan hareketle sanayi ülkelerinde ulasilmis olan yasam standardina hammadde ihraç eden ülkelerin de katkisi bulundugu da söylenmektedir.
Asagida, özellikle geleneksel iktisada dayali Ortodoks gelisme teorilerinin ekonomist bir bakis açisiyla dillendirdigi, gelismekte olan ülkelerin dis kaynaklarla sanayilesebilecegi tezi kisaca açilmaya çalisilmaktadir.
3. Gelismekte Olan Ülkelerde Sermaye Ithali Ile Sanayilesme
"Seytanca" bir düsünce olarak nitelenen borçlanarak sanayilesme ana fikri bugün itibariyle kendisini gelismekte olan ülkelerde yanlis bir tahmin olarak ortaya koymaktadir (Altvater ve digerleri, 1987, s.42). Bu ülkelerde yurtdisindan alinan kredilerle ilk asamada bir ticaret bilânçosu açigi göze alinabilecekti, çünkü bu kredilerle ithal edilen sermaye ürünleri sayesinde sanayilesme sürecinin hizlandirilabilecegi düsünülmekteydi. Rekabet kabiliyeti olan bir sanayi yapisinin basarili bir sekilde kurulmasindan sonra, ikinci asamada ticaret bilânçosu açigi fazlaya dönüstürülebilecekti. Bu sekilde alinan kredilerin yavas yavas geri ödenebilecegi düsünülmekteydi (Tetzlaff, 1988, s.28). Fakat bu yalnizca asagidaki durumlarda mümkün olabilmektedir: Eger dis kredilerle finanse edilen projelerin gelirleri uluslararasi faiz oranlarinin üzerinde ise veya makroekonomik bakista ekonominin is verimliligi artisi toplamda faiz oranlarindan daha yüksek ise ve ayni zamanda geri akislardan geri ödemeler kapatilabiliyorsa, dis kredilerin geri ödenmesi mümkün gözükmektedir. Üstelik ilave kapasitelerin insasina göre fiyat düsüsü olmadan ilave ürünlerin alima hazir olabilmesi için gerçekten dünya ürün pazari da genislemek zorundadir (Altvater ve digerleri, 1987, s.42).
1960'li ve 1970'li yillarda gerek "ithal ikameci strateji" gerekse de "ihracati çesitlendirme stratejisi" "borçlanarak sanayilesme" kavramina dönüstürüldü. Gelismekte olan ülkelerin uzun süre ithal ikamesi ve ihracatin çesitlendirilmesi stratejileri ile sanayi ürünleri bazinda "ikameci isbölümüne" entegre edilmek istenmesi, ekonomi-politik stratejiler olarak tartisildi. Eger bunlar, bilinçli olarak iktisat politikalarinda alinan önlemler ile takip edilirse, ikisinde de ortak olan seyin, temelinde "egitici ve büyütücü korumaciligin" yattigi görülmektedir. Bundan sonra, öncelikle uzun vadedeveya hiçbir zaman- pazar süreçlerinde olusturulan gelismeyi iktisat politikalari önlemleriyle yönlendirmek ve hizlandirmak, bir ülke için mümkün ve avantajli olmamaktadir. Baslangiç noktalari ve ilgili iktisat politikasi önlemlerinin somut hedefleri bu iki stratejiyi birbirinden ayirmaktadir (Glismann ve digerleri, 1987, s.132). Özellikle bugün "esik ülkeler" diye adlandirilan ülkelerde sanayilesme sürecinin itici gücünü su unsurlarin olusturdugu bilinmektedir: 1)Bir tarafta ekonomik gelismenin yönlendiricisi ve hammadde sektörünün tasiyicisi olarak devlet ve onun tasarrufundaki isletmeler. 2) Diger tarafta ise esas itibariyle tüketim ve yatirim ürünlerini kontrol eden ve ayni sekilde üretken sermayenin artan uluslararasilasmasinin ifadesi de olan ulus ötesi isletmeler. Bu tasiyici güçler sayesinde olusan sanayilesme sermaye hareketlerinin artmasina yol açmaktadir: Bu devletin tarafinda gelisme yardimi kredileri ve bütçe açiklari seklinde, ulus ötesi isletmeler tarafinda ise sanayi ülkelerinden göç etme veya dogrudan yatirimlar seklinde ortaya çikmaktadir. Buna ragmen bu yolla dis borçlarin hafiflemesi beklentisinin gerçeklesmedigi görülmektedir. Çünkü bir taraftan bu sekilde ithalatin zorunlu patlamasi, kar transferleri ve buna ilaveten ulus ötesi isletmeler araciligi ile ithalatin yapay pahaliligi tam tersine borçlanmanin agirlasmasina yol açmaktadir. Diger taraftan bu durumla paralel giden bölgesel ve bölgeler üstü geçimin saglanmasi açisindan tarimin ihmali ve ihracat sektörüne yani dünya pazarina yönlendirilmesi ve bununla baglantili ola- rak gida maddesi ithalati yeniden ek döviz ihtiyaci dogurmaktadir. Bir taraftan yatirim faaliyetleri borç servisini (faiz ve anapara taksitleri) karsilayacak kadar karli olmalidir, yani üretimde elde edilen arti degerin bir parçasi olmalidir, diger taraftan da üretimde elde edilen ürünlerin dünya pazarinda satilabilmesi gerekmektedir - yani çogunlukla Amerikan Dolari olarak ödenen dövizi kazanabilmelidir (Wendt, 1988, s.67).
Prensipte gelismekte olan ülkelerde sanayi üretimine baslanmasi, gerek iç pazarlara gerekse de dis pazarlara hizmet edebilir. Karsilastirmali üstünlükler veya dezavantajlar iç pazarda ithal ürünlerini, dünya pazarinda da yabanci üreticileri kovmak yönünde ne kadar etkili olabilmektedir? Ithal ikamesi ve ihracati çesitlendirme stratejileri gelismis sanayi ülkelerinde gerçeklesmelerinden ve devlet önlemlerinden bagimsiz olarak gelisme sürecinin dogal bir ön sürecidir. Yerli isletmeler mal ithalatlarinda pazar sanslarini görebilirler. Eger bunlar bizatihi ithal edilen ürünleri rekabet gücü olacak sekilde içeride üretebilirlerse, önce ithalati yerli üretimle ikame edebilirler. Eger yerli isletmeler ithal ikameyi gerçeklestirebilirlerse, yalniz o zaman bundan sonraki adimda yabanci pazarlara da açilimlari tutarli olur. Ifade edilen dogal ithal ikame ve ihracat çesitlendirme stratejisini hizlandirmayi hedefleyen "gelisme korumaciligi" konusunda, asiri uygulanmadigi sürece, tamamen önemli nedenlere dikkat çekilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak özellikle isverenlerde ve çalisanlarda, piyasa üzerinden yeterli olarak ödenemeyen yani uygun ölçüde yalnizca ekonomi politik tesviklerle olusan, hizmet içi egitim süreci gösterilmektedir (Glismann ve digerleri, 1987, s.133). Eger az gelismis ülkelerin dünya pazarina yönelik sanayilesme süreci azgelismisligi yenmek degilse, su soru cevap beklemektedir. Neden bu süreç bu ülkelerin birçogunun yönetimleri tarafindan özel bir biçimde desteklenmektedir? Bu sorunun cevabi söyle verilmektedir. Eger komisyon ve rüsvet kavramlari ile ifade edilen sorunlar bir tarafa birakilacak olursa, cevap söyledir: Bu süreç isgücünün dogrudan sömürülmesine izin verse de birçok insan bu sürece çalisanlarin çikarina gelisme potansiyeli içeren bir sanayi yapisi ortaya çikaracak diye umut baglamaktadir. Bu umut, bahsedilen sanayi gelismesinin bagimli tarim ve hammadde üretiminden baska olacagi, kendiliginden devam eden bagimsiz bir gelisme ve kabiliyeti olan bir sanayi yapisi olusacagi kabulüne dayanmaktadir (Fröbel ve digerleri; 1977, s.596). Fakat burada umuttan ziyade zorlamalar rol oynamaktadir. Uluslararasi klasik isbölümü esitsiz mübadeleye yol açmakta ve gelismekte olan ülkelerin perspektifinden bakildiginda genellikle bu bilinmektedir. Birçok yönetimler ülkelerinde ister ithal ikame ile ister ihracatin çesitlendirilmesi ile olsun sanayilesmeyi gerçeklestirmeye çabalamaktadirlar. Çünkü gelismekte olan ülkeler sanayi ülkelerinin ürünlerine muhtaç bulunmaktadirlar veya muhtaç olduklarina inanmaktadirlar.
Gelismekte olan bir ülkeye yabanci yatirimlari çekmek için çogu zaman yalnizca ekonomik faktörler sorumlu tutulmamali ayni zamanda bu ülkelerde yayginlastirilan demokratik temel kosullarin da çogunlukla sorgulanmasi gerekmektedir. Örnegin Filipinler (Business International, 27 November 1974) ve Güney Kore'de (Deutsche Gesellschaft für Wirthschaftliche Zusamenarbeit, 23 März, 1976) bu sorgulamanin yapilmasi gerektigi gibi.
Sermaye için düsünülen uygun politik kosullara grev yasagi ve sendikal örgütlenmelerin baski altina alinmasi da dâhil edilmektedir. Bunlarla ücret artislarindan ve iyilestirilmis çalisma kosullari- nin yüksek maliyetinden korunmayi göreceli olarak garanti etmeye niyetlenilmektedir. Yabanci sermayeyi ülkelerine çekmek isteyen birçok gelismekte olan ülkede sendikalar ve sendikal faaliyetler ya Bahreyn, Iran ve Tayland'da oldugu gibi yasaklanmis, ya da Hong Kong, Hindistan, Malezya, Filipin ve Güney Kore'de oldugu gibi politik olarak parçalanmis ve engellenmis veya Endonezya, Singapur ve Misir'da oldugu gibi politik olarak satin alinmis ve uyumlulastirilmistir. Serbest üretim bölgelerinin ve dünya pazari için üretim yapan fabrikalarin faaliyette oldugu birçok ülkede grev haklari ya yasaklanmis veya baski altinda tutulmaktadir (Fröbel ve digerleri, 1977, s.546).
4. Gelismekte Olan Ülkelerde Sermaye Ithalinin Ekonomik Büyümeye ve Tasarrufa Etkisi
Sermaye ithali, borçlanmayla büyüme (Growt cum Debt) yaklasimi içerisinde ekonomik büyümeyi gerçeklestirecek yatirimi yapmak için gerekli olan tasarruf açigini doldurma fonksiyonuna sahiptir. Burada ekonomik büyüme ile baglantili olan gelir artisi asiri bir tasarrufa yol açacak. Bu önce yatirim için ve sonraki büyüme dönemlerinde ise borç servisi için kullanilabilecektir (Bigler, 1987, s.51).
Dis sermaye yardiminin ekonomik büyüme ve tasarruf etkisi tartismali bulunmaktadir. Bazi yazarlar alici ülkelerde sermaye ithali ile net dissal büyüme ve yerli sermaye stoku elde edilebilinecegini kabul ederken (Rosenstein-Rodan, 1961, s.679-733; Chenery ve Strout, 1966, s.679-733), bir dizi yazar da regresyon analizlerinin ampirik sonuçlarina dayanarak (Bigler, 1987, s.20; Agarwal ve digerleri, 1984, s.69) sermaye ithalinin ekonomik gelismeyi hizlandirmadigini ortaya çikarmistir (Timmermann, 1982, s.69).
Bunlar ithal edilen sermayenin devam eden yatirimlardan çok tüketime gittigi düsüncesini temsil etmektedirler. Bu yapilirken birçok açiklama imkâni göz önünde bulundurulmaktadir: Sermaye mallarini finanse etmek için ihraç edilen tüketim mallari, simdi sermaye ithalinden dolayi bizzat içeride tüketilebilmektedir (Dürr, 1977, s.314). Bu yerli tasarrufun negatif gelisimine yol açmaktadir. Bu sekilde yetersiz sermaye birikiminin neden oldugu yatirim daralmasi sebebiyle ithal edilen sermayenin ekonomik büyümeye etkisi az olmaktadir (Eaton ve Gersovitz, 1981, s.289). Ayrica, sermaye ithali bazi mallarin disaridan ithali için sürekli savurganca harcanmaktadir ki bu mallar uygun bir tasarrufla içeride bizzat üretilebilirdi (Konrad, 1967, s.43; Agarwal ve digerleri, 1984, s.87). Ayrica kamusal tasarruf da düserdi, çünkü devlet kamusal sermaye yatirimini finanse etmek için vergi artirimina gitmezdi (Fischer, 1982, s.75). Eger sermaye ithali, örnegin istihdam programlarinda oldugu gibi altyapi hizmetlerine akarsa, özellikle bu durum bir tüketim artisina yol açmaktadir. Çünkü mevcut ortam bir talep artisina neden olmakta ve böylece ithalat istegi uyandirmaktadir (Gerster, 1982, s.22). Eger sermaye ithali yatirimda kullanilir ve üretim artisi tamamen iç pazara yönelik olursa yine benzer bir davranis ortaya çikmaktadir. Birinci olarak ithalat için ihracat gelirleri yani döviz olusturulamazken, ikinci olarak da bu mallarin üretimi için gerekli olan ara mallarin sevkiyatindan dolayi ithalat talebi artardi. Keza bu ürün, üretim artisinin yarattigi gelir etkisiyle satin alinir, bu da tüketim artisina ve tasarruf miktarinin azalmasina yol açar.
Diger kabul edilen bir görüs ise sudur: Ithal sermayenin neden tasarruftan, dolayisi ile de yatirimdan çok tüketime gittiginin temelinde "absorbsiyon yaklasiminin" yattigidir. Buna göre bir ülke sermayesinin absorbsiyon yetenegi, karsilikli etkilesim içerisinde olan diger faktörlerin eksikligi ile sinirlidir. Eger, örnegin belirli bir yatirim malinin üretimine, ithalatin sinirlanmasiyla, rekabet avantaji saglanirsa, bu durumda diger yatirimlar zayiflarken bu dalda yatirimlar yogunlasir. Bundan dolayi yatirim miktarlari yerli sermayeye ilave olarak gelen ithal sermaye ile önemli ölçüde bir artis göstermemektedir. Bu sekilde iç tüketim artmakta (Jungfer, 1991, s.231) ve arzu edilen iç tasarruf olusamamaktadir.
Büyüme teorisi artan gelirlerle normalin üstünde tasarruf yapilacagini temsil ederken (Leibenstein, 1957) ve böylece brüt toplumsal üretim sermaye sahipleri ile isgücü arasinda sermayedarlarin lehine yogunlasirken (Schönherr, 1983, s.69), ampirik arastirmalar bu gelir avantajinin genellikle çok az tasarruf egilimi gösterdigini ortaya koymaktadirlar (Griffin, 1974 ve Tadora, 1977, s.156; Baran, 1969, s.110). Bu gelirler bir taraftan gayrimenkule, altina, seyahatlere ve ithal edilen lüks mallara harcanmakta (Gerster, 1982, s.23 ve Elsenhans, 1981) ve diger taraftan sanayi ülkelerinin çekici görünen sermaye piyasalarina ve kismen de sermaye kaçis yollarina yatirilmaktadir. Yüksek enflasyon orani; negatif reel faiz politikasi; yanlis para politikasinin isaretleri olarak kredi piyasasi-sisteminin gelisme durumu ve düsük reel faiz gelirinden dolayi bu ülkelerde tasarruf cazip olmamaktadir (Fischer, 1982, s.16 ve Mc Kinnon, 1981, s.365-381). Her seye ragmen açilan düsük tasarruf mevduatlari, yüksek faizler için zorunlu ihtiyat orani düsüldükten sonra kredi olarak verilmektedirler (Bender, 1992, s.515). Fakat gelismekte olan ülkelerde düsük gelirlilerin tasarruflari da piyasa üzerinden etkin bir sekilde dagitilamiyor, çünkü bu ülkelerde insanlarin büyük bir bölümünün yasadigi geleneksel kirsal bölgelerde para ve sermaye piyasalari gelisme ve parasallasma derecesi olarak zayif karakterdedir. Böylece tasarruflar ya yastik altina gitmekte veya kendi küçük isletmelerine yeniden yatirilmaktadirlar (Nödinger,1987, s.18).
Yukarida teorik çerçeveyi bu sekilde koyduktan sonra makalenin amacina uygun bir sekilde Türkiye'de 1920'li yillardan baslayarak çalismanin zaman sinirlamasinin baslangici olan 1964'e kadar ekonomik gelismenin belirgin evrelerine genel olarak deginmek açiklayici olacaktir.
5. Türkiye'de Toplumsal ve Ekonomik Gelisme Hedefi Olarak Sanayilesme
Türkiye'de iktisadi ve toplumsal gelismenin ana hedefinin, 1920'li yillarda modernizm teorileri çerçevesinde ve devlet öncülügünde "kapitalist gelisme stratejisiyle" sanayilesme olarak ayni zamanda sermaye ithalinin de Türkiye'nin ekonomik gelismesine katki yapmasini dislamayacak sekilde konuldugu görülmektedir. Örnegin 1920'li yillarin basinda dönemin hükümeti tarafindan Fransa ve ABD'nin para-kredi piyasalarinda sermaye ithalinin imkânlari arastirilmaktadir, fakat o günün kosullarinda bu girisimin basarili olamadigi görülmektedir1. 1920'lerde sanayilesmeyi tesvik amaciyla devletin önemli kararlar almis oldugu bilinmektedir. Bu kanun ve kararlarin taninmislari 1927'de çikartilan "Tesvik-i Sanayi" kanunu, yine 1927'de kurulan "Ali Iktisat Meclisi" ve 1929'da olusturulan "Milli Iktisat ve Tasarruf Cemiyeti'dir." Diger taraftan 1925'te çikarilan "Takrir-i Sükûn Kanunu" ile de ekonomiye yapilan ve yapilacak olan elestirilerin önünün kesilmek istendigi görül1 mektedir. Bu yillarda yukaridaki yasa ve kararlarla liberal ekonomi politikalarinin desteklendigi söylenmektedir (Çavdar, 1995, s.1077).
Cumhuriyet hükümeti 1923-1929 arasi ekonomik dönemde eskiden Rum ve Ermeni sermayesinin yerine getirdigi fonksiyonlarin tümünü yeni olusan Müslüman-Türk girisimcilere transfer etmektedir. Hükümet bir taraftan is bankasi araciligi ile yerli sermayenin örgütlenmesini tesvik ederken, diger taraftan da sermaye ithaline izin vermektedir (Keyder, 1995, s.1067).
1920'lerden beri devam eden, 1929'da had safhaya ulasan dis ticaret açigi ve 1930 dünya ekonomik krizinin etkisiyle sanayilesmenin hizini arttirmak için yeni bir iktisat politikasi arayisi içerisine girilmektedir. Arayis sürecinde ise hemen hemen herkesin devletçiligi savunmakta oldugu görülmektedir ve 1937 yilinda da devletçilik ilkesi anayasa maddesi haline getirilmis bulunmaktadir (Çavdar, 1995, s.1078).
Bu iktisat politikalarinin uygulanabilmesinin bir yolu olarak yine sermaye ithali düsünülmektedir. Fakat kriz dolayisiyla yabanci sermayenin özellikle de ABD sermayesinin buna ilgi göstermemesi nedeniyle sanayilesme programlarinin uygulanmasinin bir baska yolu olarak "devlet kapitalizmi" ne basvurulmaktadir (Tezel, 1986).
Ikinci Dünya Savasi'nin hemen akabinde "bürokrat-devletçi" ekonomik gelisme politikalarinin gerçeklesebilmesi için yine büyük miktarda bir sermaye ithali öngörülmektedir. Bu nedenle Cumhurbaskani Ismet Inönü'nün ABD'den 500 milyon Dolar tutarinda kredi istedigi kayitlarda bulunmaktadir (Tezel, 1986, s.192).
Ikinci Dünya savasi sonrasi olusan yeni kosullar altinda bu ''bürokrat-devletçi'' programin 1947 yilinda rafa kaldirildigina tanik olunmakta ve sanayilesme politikalarinda agirligin tekrar özel sermayeye verildigi görülmektedir. Ancak Türkiye'de devletçiligin "ekonomi toplumu" tasariminda o kadar büyük bir etkisi bulunmaktadir ki; hakli olarak DP (Demokrat Parti) döneminde uygulanan liberal iktisat politikalarina "liberal devletçilik" denmektedir2. DP döneminde uygulanan ekonomik gelisme modelinin finansmani da yine sermaye ithaline dayanmaktadir. Bunu da agirlikla ABD'nin Türkiye'ye iliskin "Marschal Plani'nin" olusturdugu ve Türkiye'nin ABD'den 1946-1950 döneminde 177 milyon dolar tutarinda bagis ve 117 milyon dolar tutarinda kredi aldigi kayitlardadir (Tezel, 1986, s.195).
Özetle Türkiye'de daha Cumhuriyetin ilk yillarindan itibaren toplumsal ve iktisadi gelismenin genel hedefi olarak sanayilesmeyi gerçeklestirebilmek için sermaye ithaline basvuruldugu görülmektedir. Burada genel gelisme hedefine uygun olarak sanayilesmenin siyasal bir süreç oldugu olgusunun da altinin çizilmesi gerekir3. Türkiye'de sanayilesme "dogal ve teknik bir seçim (özelligi) degil (bilakis) siyasal sonuçlari için arzulanan bir süreç" (Insel, 2003, s.179) karakterine sahip bulunmaktadir.
Asagida uygulanabilmesi için sermaye ithaline en çok ihtiyaç duyuldugu görülen ithal ikameci gelisme stratejisinin özelliklerine genel hatlariyla deginilmektedir.
5.1. 1960 - 1979 Dönemi Ithal Ikameci Sanayilesme Stratejisi
Ithal ikameci kalkinma stratejisi genis anlamiyla iç pazara yönelik bir stratejiyi tanimlamaktadir. Bununla yerli üretim yapisinin genislemesi ve yayginlasmasinin basarilmasi gerekmektedir. Bu gerçeklestirilirken simdiye kadar ithal edilen ürünler (hammadde, gida maddeleri, sanayi ürünleri vs.) ülke içinde üretilen ürünlerle ikame edilmektedir. Iktisadi sektörlerin tüm ürünleri, ithal ikamesinin konusu olabilmesine ragmen, gelismekte olan ülkeler geçmiste bu stratejiyi hemen hemen sirf sanayilesme stratejisi olarak algiladilar. Bunun bir yönüyle sanayilesmenin gelisme ile bir tutulmasinda, diger yönüyle de gelismekte olan ülkelerin ithalatlarinin agirlikta sanayi ülkelerinden yapilmis olmasiyla ilintili bulunmaktadir. Bu ülkelerin gida maddeleri ithalati bir olanaga isaret etmektedir ki o da bu ülkeler tarim ürünleri ithalatini da yerli üretimle ikame edebilmektedirler (Knal ve Wagner, 1986, s.48).
Bir sanayilesme politikasi olarak ithal ikame politikasinin manasi, iç pazara yönelik üretimi gerçeklestirmek ve ithalat için harcanmak zorunda kalinan dövizi tasarruf etmek amaciyla yerli bir sanayinin kurulmasidir. Burada sanayinin tesviki için gerekli olan altyapinin devlet tarafindan yapilmasi gerekmektedir. Bu tür sanayilesmenin sonucunda genellikle ikili bir ekonomi olusmaktadir: Düzenli çalisma kosullari altinda çalisilan sektörler ve bunun karsisinda yasalarin geçerli olmadigi sektörler (enformel sektörler). Sanayinin tesviki genellikle sanayinin kuruldugu yerler olan sehirlerin tesvikiyle paralel gitmekte ve kirsal alanlar ihmal edilmektedirler. Bununla paralel olarak giden kirsal kesimdeki yasam kosullarinin kötülesmesi, gelismekte olan ülkelerdeki iç göçün büyük bir bölümünün en önemli sebebi sayilmaktadir.
Toplumsal temel kosullar dikkate alindiginda ithal ikameci sanayilesmede herhangi bir ülkede ihtiyaç olan seyin üretilme sansi olusmaktadir. Ithal-ikame ile bagimsiz bir politika izleme çabasi, geçmiste birçok Latin Amerika ülkelerinde önemli bir rol oynamistir. Birinci Dünya Savasi ve ayni sekilde özellikle 1930'lu yillarda dünya ekonomik krizi esnasinda ve Ikici Dünya Savasi esnasinda, bir dizi gelismekte olan ülke dis ticaretleri büyük ölçüde durdugundan dolayi bu politikayi uyguladilar.
Bazi gelismekte olan ülkelerde çok özel kosullar altinda zayif bir ithal ikameci sanayilesme mümkün oldu. Örnegin Latin Amerika'nin bir parçasinda 1930-1945 yillarinda dünya ekonomisine entegrasyondan kismi kopus esnasinda mümkün olabilmistir. Bu zaman diliminde ithalat yasagi korumasi altinda (çünkü güçlü sanayi ülkeleri bu dönemde kendi problemleriyle mesguldürler ve bu yüzen müdahalede bulunmadilar) bazi gelismekte olan ülkelerin sinirli iç pazar ihtiyaçlarinin temini bu ülkelerde mütevazi ve katli bir sanayi olusumuna yol açti. Fakat bu çok hizli bir sekilde yerli alim gücünün sinirina dayandi ve sanayi savas sonrasi dönemde düzenli bir sekilde durgunluk yasayarak çöktü (Fröbel ve digerleri, 1977, s.29).
Ithal ikameci politikanin gerçeklesmesi bazi problemlerin çözümüne bagli bulunmaktadir: Bunlarin basinda yetersiz sermaye ve adaletsiz gelir dagilimi veya iç pazardaki yetersiz talep gelmekte- dir. Dogrusu gelismekte olan ülkelerin iç pazarlarinda genellikle yeterli talep yok, fakat diger taraftan lüks mallara talep bulunmaktadir.
Aslinda mantikli gözüken durum, ithal ikameci stratejinin yapisal problemler nedeniyle gelismekte olan ülkelerin aleyhinde etki göstermesidir. Ithal ikamede sikça su merkezi problemler ortaya çikmaktadir: Yüksek degerli tüketim maddeleri (otomobil, çamasir makinesi vb.) ithalatinin yerli üretimle ikame edilmesi yasam standardinin genel olarak yükselmesine neden olamamaktadir, çünkü bu ürünlere olan talep varlikli bir azinlikla sinirli kalmaktadir.
Ithal ikameci strateji özellikle baslangiç asamasinda otomatik olarak döviz tasarrufuna yol açmaktadir. Simdi tüketim mallari yerine ithalati ikame edecek ürünler için sermaye mallari, hammaddeler ve aramalarin ithal edilmesi gerekmektedir. Bunlarin ithalati için ihtiyaç olan döviz ya ihracat gelirlerinden veya yabanci krediler biçiminde sermaye ithalinden elde edilmektedir. Eger ithal ikamesi sermaye ve ara mallar üretebilirse, bu sartlar altinda döviz tasarrufu yapilabilir. Fakat burada özellikle yukarida bahsedilen yetersiz sermaye problemi ve sinirli iç talep etkisini göstermektedir. Bir taraftan sermaye ve ara mallari sanayisi kurmak, özellikle sermaye yogun olmakta (sanayi ülkelerinden ithal edilen teknoloji) ve bununla birlikte gelismekte olan ülkelerin kosullarina çok az uymaktadir. Diger taraftan sinirli olan iç talep bu isletmelerin kapasite kullanabilmelerini ve büyük yararlar saglayabilmelerini ortadan kaldirmaktadir.
Ithal ikameci kalkinma stratejisi modelinin ekonominin kendisini yeniden üretecek gerekli döviz gelirlerini ortaya koyamamasi bunun sonucu olarak her yil ortaya çikan ticaret açiklari, isçi dövizleri ve disaridan alinan borçlarla kapanmaktaydi. 1970'li yillarin baslarinda baslayan dünya ekonomik krizi bu iki kalemin yetersiz kalmasina sebep oldu (Keyder, 1995, s.1071) ve ithal ikamesine dayanan sanayilesme stratejisi 1979'da krize girmis oldu. Bilinen 24 Ocak kararlari ile ekonominin yeniden yapilanmasi hedeflenmis ve ihracata dayali sanayilesme stratejisine geçilmistir.
Ithal Ikameci Gelisme stratejisinin uygulandigi 1960-1979 döneminde Türkiye'nin sanayilesmesini sermaye ithali yoluyla sürdürmek zorunda kaldigi görülmektedir. Ilgili dönemde program kredileri azalirken yatirim, proje ve ticari kredilerin artisina tanik olunmaktadir. Bu durum devletin tercih ettigi ekonomik kalkinma tasavvurunun dogal bir sonucu olarak yorumlanmaktadir (Gürsel, 1995, s.477).
Benzer ülkelerde oldugu gibi Türkiye'de de sermaye ithalinin nedeni yüksek yatirim talebine karsin düsük tasarruf oranina sahip olmasidir. 1960'li ve 1970'li yillarda Türkiye %15'in altinda tasarruf oranina ve %20'ye yaklasan yatirim oranina sahip ülkeler arasinda gösterilmektedir (Tuncer, 1995, s.1127). Düsük tasarrufun nedeni ise cumhuriyet döneminde sermaye birikimini gerçeklestirecek ve uygun bir sanayilesme modeli olusturacak girisimci bir sinifin olmamasina baglanmaktadir. Bu kosullar altinda Türkiye hizli ekonomik büyüme talebini gerçeklestirebilmek için ihtiyaci olan sermayeyi ithal etmek zorunda kalmaktadir.
5.2. 1980 Sonrasi Ihracata Yönelik Sanayilesme Stratejisi
Yabanci pazarlara yönelik sanayilesme stratejisi bir taraftan geleneksel ürünlere bagli ihracatin arttirilmasini amaçlarken, ayni zamanda diger taraftan bugüne kadar daha üretilmeyen ürünlerin (Örn. yeni tarim ürünleri, mamul ve yari mamul sanayi ürünleri gibi) ihracatini genisletmeyi hedeflemektedir. Son adlandirilan ürünlerde genellikle yerli ara mallari ve hammaddeleri veya hemen hemen yalnizca ithal edilen girdiler kullanilmaktadir. Burada degisik nedenlerden dolayi yerli girdilerin tercih edilmesi gerekli bulunmaktadir. Ihracat çesitlendirmesinin yardimiyla gelismekte olan ülkenin dünya ekonomisindeki isbölümüne eklemlenmesi araciligi ile ekonomik gelismesinin hizlandirilmasi amaçlanmaktadir. Buna göre bir veya birkaç ihraç ürüne tamamen tek tarafli bagimliliktan kaçinmak gerekmektedir (Knall ve Wagner, 1986, s.49). Iktisat politikasi stratejisi olarak ihracatin çesitlendirilmesi, devletin ihracati ve ihraç ürünlerini genisletmesinin tesvikini içermektedir (Glismann ve digerleri, 1987, s.132).
Eger yerli üretim koruma duvarlarinin arkasinda genisleyip yayilmissa, gelismekte olan ülkeler bunun ihracatin çesitlendirilmesi için ne kadar dezavantajli oldugunu gösteren birçok örnek sunmaktadirlar. Böylesi bir yaklasim genel olarak yüksek üretim masraflari ve kapasitelerinin tam kullanilamamasi gibi etkin olmayan üretim metotlarina yol açmaktadir. Bundan dolayi gelisen veya sanayilesen bir ekonomide büyüme süreci ve etkinligin artmasi sirasiyla degil mümkün oldugu kadar ayni zamanda gerçeklesmesi gerekmektedir. Çünkü yerli üretim süreci üzerine etkinligi tesvik edici olarak rasyonel hareket edilmektedir, bundan dolayi yabanci rekabetle erken karsilasma aranmaktadir. Disa dönük sanayilesme stratejisinde gelismekte olan ülkeler bazi önlemler alabilmektedirler. Asagida bunlar arasindan bazilari gösterilmektedir: kalite kontrolleri, ihracat primleri, sübvansiyonlar, vergi indirimleri, ihraç ürünlerinde kullanilmak için ithal edilen materyallerde gümrük geri ödemeleri; ucuz ihracat kredileri ve ihracat risk garantileri, düsük nakliye hizmetleri ve kur politikasi önlemleri (yerli paranin degerinin düsürülmesi). Ihracatin arttirilmasi için önemli bir kurumsal kosulda fonksiyon yetenegi olan ihracat altyapisinin elde olmasidir. Bundan anlasilan yatirimlar ve firmalarin tek basina yapamayacagi örnegin ulasim yollari, limanlar, serbest ticaret bölgeleri, dis ticaret odalari, dis pazar arastirmalari, numune fuarlari ve ihracat özendirme konsülleri gibi. Kurumsallastirilmis ihracat tesvikinin nasil etkin olabilecegini Singapur ekonomik gelisme idare heyeti göstermis bulunmaktadir (Knall ve Wagner, 1986, s.51).
Ihracata yönelik strateji için çikis noktasini dünya pazarindaki talep olusturmaktadir. Bu sanayilesme stratejisi ister hammaddeleri isleyerek olsun, isterse emek yogun sanayi dallarinin kurulmasiyla olsun dünya pazari için ihracat yapmaya yönelmistir. Ihracata yönelik strateji gelismekte olan ülkelerin gerek hammaddelerin islenmesinde (ulastirma maliyetleri) gerekse de emek yogun üretimde (ücret maliyetleri) sanayi ülkeleri karsisinda önemli bir karsilastirmali üstünlüklere sahip olmasini gerektirmektedir. Buradan hareketle bu strateji agirlikli olarak dünya pazarindaki sinyallere göre tasarlanmakta ve politik destek bu güçleri kuvvetlendirmek için iktisat politikasi tesvikleri olarak gerçeklesmektedir (Pollak, 1991, s.141).
Dünya pazarina kuvvetli bir yönelmeyle, gelismenin milli bakis açisindan anlami: Kapitalist sistemin kurallarinin baglayici olmasidir. Buna ek olarak batili gelisme modeli ve buna ait olan düsünme ve davranis rasyonalizmleri alinmaktadir. Bu da alternatif gelisme imkânlari ve kültürün korunmasini neredeyse tamamen disarida birakmaktadir (Altvater ve digerleri, 1987, s.73).
Tüm bunlardan bagimsiz olarak asagida sermaye ithalinin Türkiye'de ekonomik büyüme ve iç tasarrufu ne ölçüde etkiledigi ampirik bir uygulama ile test edilmektedir.
6. Türkiye'de Sermaye Ithalinin Ekonomik Büyüme ve Yurtiçi Tasarrufa Etkisi
6.1. Yöntem
Nedenselligin varligini ve yönünü sinamak için ilk girisim Granger (1969) tarafindan önerilmistir. Literatürde bu testlerin ismi Granger-nedensellik sinamalari olarak geçmektedir. Granger sinamasi, iki degisken arasindaki nedensellik iliskisinin varligini belirlemede uygun bir yaklasim olarak bilinmektedir ve bu çalismada da kullanilmaktadir. Bir zaman serisi (X) baska bir zaman serisi (Y)'nin Granger-nedeni ise; X'in geçmisteki degerleri Y'nin simdiki degerleriyle regresyona tabii tutuldugunda, bu regresyon sonucunda Y'ye ait hata teriminin azaliyor olmasi demektir. Standart bir Granger-nedensellik sinamasi uygulayabilmek, serinin degiskenlerinin duragan olmasiyla mümkün olabilmektedir. Dolayisiyla, iki degisken öncelikle duraganlik sinamasina tabii tutulmalidir. Iki degiskenin birim kökleri ve duragan olup olmamasinin incelenmesi için Phillips-Perron testi (Phillips ve Perron, 1988) çesitli sinamalardan bir tanesidir ve bu çalismada da kullanilmaktadir.
Bu çalismanin yönteminde sermaye ithali temsilen Türkiye'nin vadelerine göre toplam dis borç stokundan elde edilmis borç verileri kullanilmaktadir. GSYIH ve Dis borçlar arasindaki Grangernedenselligi sinamak için, iki çift yönlü model belirlenmektedir. Bu modellerden bir tanesi GSYIH için ve digeri ise Dis borçlar içindir. Eger iki degisken duragan ise, Granger-nedensellik testinin standart formu, takip eden sekliyle belirlenebilir4:
... (1)
... (2)
... (3)
... (4)
Burada Δ; fark operatörüdür, Yt ve Xt sirasiyla GSYIH ve dis borçlardir. L gecikme sayisidir. α ve β tahmin edilecek parametrelerdir ve ?t hata terimidir. Denklem (2) ve (4) kisitlanmamis formlardir. Denklem (1) ve (3) kisitlanmis formlardir. Fakat denklem (1) ve (2) dis borçlarinin geçmisteki gecikmelerinin katsayilarinin tümüyle sifir olabilecegini belirlemek için bir ikili meydana getirmektedir. Gecikmeli degerlerin katsayilari sifir olabilir mi sorusu F istatistikleri hesaplanarak sinanir. Eger denklem (2)'deki X'in gecikmeli degerlerindeki tahmin edilen katsayi anlamli ise, bu durumda, bu denklem Y'nin bizzat kendi gecikmeli degerleri tarafindan açiklanamayan bir kisminin açiklanabilecegi anlamina gelmektedir. Bu durum ise, X Y'ye nedensel olarak bagli ve X Y'nin Grangernedeni olarak ifade edilmektedir. Benzer olarak, denklem (4)'te de gerçeklestiginde Y X'in Grangernedenidir denilir.
Engle ve Granger'e (1987) göre, eger iki degisken esbütünlesik iseler, sonrasinda daha kapsamli bir nedensellik sinamasi olan, hata düzeltme modeli uygulanmalidir (prosedürün detaylari için bknz.. (Yang, 2000: 311)). Hata düzeltme modeline esbütünlesme regresyonundan elde edilen hata teriminin gecikmeli degerlerinin dâhil edilmesi, nedenselligin olusabilme etkileri için bir ekstra durum saglamaktadir. Böylece, GSYIH ile dis borçlarin esbütünlesme özelligi için sinanmasi gerekliligi olusur.
Nedensellik sonuçlari bagimsiz degiskenlerin gecikmeli yapilarina duyarlidir. Gecikmeleri istege bagli olarak seçmek tahminleri bozabilir ve eksik nedensellik sonuçlariyla karsi karsiya kalinabilir. Bu çalismada uygun gecikmelerin seçimine rehberlik etmesi açisindan Hasiao (1981) yöntemi Akaike (1969) en son tahmin hatasi (FPE) ile birleserek, Granger-nedensellik testleriyle birlikte ve ayni zamanda Yang (2000)'de gösterildigi sekliyle uygulanmaktadir. Hasiao yöntemi iki basamak içermektedir. Ilk basamak, gecikme sirasini (t11) 1'den L11'e degistirerek kalinti kareler toplamini hesaplayarak denklem (1)'i tahmin etmektir. En küçük FPE (t11) en uygun gecikmeyi (t11*) belirleyecektir. Ikinci basamak denklem (2)'yi tahmin etmektir. Ilave bir X degiskeni için, gecikme düzeyi (t12) 1'den T12'ye tekrar degisir ve yeni denkleme göre olusturulmus FPE hesaplanir. Ayrica, en küçük FPE (t11*, t12) en uygun gecikme (t12*)'ye karar verir. Uygun gecikmeler bir kez belirlendiginde, nedenselligin yönünün bir alternatif sinama yolu, basamak 1 ve basamak 2'den elde edilen en küçük FPE'ler ile karsilastirilir. Eger FPE (t11*, t12*), FPE (t11*)'den küçük ise, bu durumda, dis borçlar GSYIH'nin Granger-nedenidir denilir. Buna ilave olarak, GSYIH'dan dis borçlara olan nedensellik ayni islemleri bu kez denklem (3) ve (4) için tekrar ederek tahmin edilebilir.
6.2. Veri Ve Ampirik Sonuçlar
Dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasinda nedensel bir iliskinin varligini arastirmak üzere, 1964-2012 dönemini kapsayan yillik veriler kullanilmaktadir. Dis borçlar TÜIK (2007, s. 621)'den alinan vadelerine göre toplam dis borç stokundan elde edilmis Amerikan Dolari üzerinden hesaplanan verilerdir. GSYIH ve tasarruf verileri, dünya bankasi tarafindan hazirlanan Dünya Kalkinma Göstergeleri'nce (WDI) sirasiyla, cari Amerikan Dolari üzerinden elde edilmis fert basina milli gelir ve milli gelirin yüzdesi olarak hesaplanan milli tasarruf miktaridir. Tüm nedensellik iliskileri, seriye ait tüm yillar, 1980 öncesi yillar ve 1980 sonrasi yillar dikkate alinarak incelenmistir.
6.2.1. Degisken Tanimlamalari
Modelde kullanilan degiskenler: GSYIH; cari Amerikan Dolari ile fert basina düsen milli geliri, DISBORÇ; vadelerine göre toplam dis borç stokundan elde edilmis verileri, TASARRUF; brüt iç tasarruf miktarini; cari Amerikan Dolari ile ve milli gelirin yüzdelik orani olarak hesaplanan tasarruf miktarini temsil etmektedir.
6.2.2. Birim Kök Ve Es Bütünlesme Sinamalarindan Elde Edilen Sonuçlar
Birim kök ve esbütünlesme sinamalarindan elde edilen sonuçlar, Tablo1-4'de yer almaktadir. Tablo-1; 1964-1980, Tablo-2; 1980-2012, Tablo-3; 1964-2012 serisinin GSYIH, TASARRUF ve DISBORÇ'u içeren tüm degiskenleri için birim kök sinamalarini göstermektedir. Bu çalismada birim kökler ve duraganlik için Phillips-Perron testine basvurulmaktadir. Tablo-1'de de görüldügü gibi, her degiskenin ikinci fark disindaki Phillips-Perron degerleri (TASARRUF hariç) %10'luk istatistiksel anlamlilik düzeyindeki -3,24 olan kritik degerden düsüktür. Bu durum serinin TASARRUF disindaki degiskenlerinin duragan olmadiklarinin göstergesidir. Bununla birlikte, serinin tüm degiskenleri için, %10'luk anlamlilik düzeyinde ikinci farki alinmis veriler kullanildiginda duragan olmama durumu reddedilebilir. Böylece, Granger-nedensellik modelleri 1964-1980 yillari için ikinci fark verisiyle tahmin edilebilir. Ayni yaklasimla, 1980-2012 ve 1964-2012 yillarina ait seriler ise Tablo-2 ve Tablo3'ten de anlasilacagi üzere duraganlik kosulunu saglayan birinci fark verisiyle tahmin edilebilirler.
Daha önce de belirtildigi gibi, eger DISBORÇLAR ile GSYIH ve TASARRUFLAR duragan degilseler ve iki degiskenin lineer kombinasyonu duragan degilse, bu durumda standart Granger nedensellik sinamasi uygulanmalidir. Fakat eger DISBORÇLAR ile GSYIH veya TASARRUFLAR duragan degilseler ve bu iki degiskenin serilerinin lineer kombinasyonu duragan ise, bu durumda hata-düzeltme modeli uygulanmalidir. Böylece, nedensellik sinamalarini uygulamadan önce DISBORÇLAR ile GSYIH ve DISBORÇLAR ile TASARRUFLARA iliskin seriler için es bütünlesme sinamalari uygulanmalidir. Tablo4'de GSYIH-DISBORÇ ve TASARRUF-DISBORÇ degiskenlerinin belirtilen 3 farkli zaman serisi için es bütünlesme sinamalari yer almaktadir. Tablo-4'de de gösterildigi gibi, es bütünlesik sinamasinin regresyon degerleri her üç seride de %10 anlamlilik düzeyinde -3.43 olan kritik degerden büyüktür. Buna göre, DISBORÇLAR ile GSYIH ve DISBORÇLAR ile TASARRUFLAR es bütünlesik degillerdir5.
Böylece, denklem (1)-(4)'de yer alan esitlikler kullanilarak standart Granger-nedensellik sinamalarinin uygulanmasina geçilebilir.
6.2.3. Granger-Nedensellik Sinamalarindan Elde Edilen Sonuçlar
Serilerin orjinal formlari duraganlik kosulunu saglamadigindan dolayi, Granger sinamalari yürütülürken, degiskenler 1964-1980 dönemi için ikinci ve diger dönemler (1980-2012 ve 19642012) için birinci fark formlarina dönüstürülmüslerdir. Birçok gecikme uzunluklari denenmis ve gecikme yapilari Akaike son hata tahmini kriterince seçilmistir. Dis borçlar ile hem GSYIH hem de tasarruflar arasindaki Granger-nedensellik sinamalarinin sonuçlari Tablo-3 ve Tablo-4'de sunulmaktadir. Tablo-3a'da gösterildigi gibi, 1964-1980 döneminde, Gayrisafi yurtiçi hâsila ile dis borçlar denkleminde, 1.3 e-23 > -1.7 e-31oldugundan, dis borçlar'in, GSYIH'nin Granger-nedeni oldugu hipotezi kabul edilir. Bu durum, GSYIH'yi, ona dis borçlarin eklenmesiyle GSYIH'nin geçmis degerlerinin dâhil edilmesinin, geçmis degerlerinin dâhil edilmemesinden daha iyi bir sekilde açiklar olarak yorumlanabilir. Tersi olarak, dis borçlar ile gayrisafi yurtiçi hâsila denkleminde, 3.6 e-19 > -1.7 e-28 oldugundan, GSYIH'nin, dis borçlar'in Granger-nedenidir oldugu hipotezi kabul edilir. Bu durum, dis borçlara GSYIH'nin eklenmesiyle dis borçlarin geçmis degerlerinin dâhil edilmesi dis borçlarin daha iyi açiklanmasini saglamaktadir olarak açiklanabilir. Buna ilave olarak, Tablo-3a'da da gösterildigi gibi, GSYIH-Dis borçlar denklemi ve dis borçlar- GSYIH denkleminin %5 ve yukarisindaki bir düzeyde anlamli olmasi; GSYIH ile dis borçlar arasinda çift yönlü bir nedensellik oldugunu ifade etmektedir. Ancak ayni nedensellik iliskileri Tablo-3b ve Tablo-3c'den de anlasilacagi üzere, GSYIH ile dis borçlar arasinda gözlenememektedir.
Tablo-4 Tasarruflar ile dis borçlar arasindaki nedensellikleri belirtmektedir. Tablo-4a'da da tasarruflardan dis borçlara çift yönlü nedensellik iliskileri tespit edilmektedir. Ancak ayni durum Tablo-4b ve Tablo-4c'den de anlasilacagi üzere, tasarruflar ile dis borçlar arasinda nedensellik iliskileri gözlenmemektedir.
6.3. Ampirik Sonuçlarin Tartismasi
Bu çalismada dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasinda 1964-2012 dönemini kapsayacak sekilde 1980 öncesi ithal ikameci kalkinma stratejisi dönemi ve 1980 sonrasi ihracata yönelik kalkinma stratejisi dönemi ayriminda nedensellik iliskileri incelenmistir. Sonuçlar Tablo-3 ve Tablo-4'de görüldügü üzere, dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasinda çift yönlü bir nedensellik bulundugu ve bu iliskinin bulunmadigi durumlar fark serilerinin optimal gecikmeli degerlerinden ortaya konulmaktadir.
Ulasilan bulgulara göre Türkiye'de 1964-1980 döneminde dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasinda çift yönlü bir nedensellik bulundugu görülmektedir. Bu iliskinin arka planinda ithal ikameci kalkinma stratejisinin karakteristiginin yattigi düsünülmektedir. Adi geçen dönemde kamu ve özel tesebbüs iç talebi karsilamak üzere dis kaynaklari agirlikla sanayi yatirimlarina yönlendirmisler ayrica alacaklilar da biran önce borcun geri dönmesi için bu konuda fikir birliginde olmuslardir.
Buna karsin ihracata yönelik kalkinma stratejisi döneminin 1980'li ve 1990'li yillarindan 2002'ye kadar birçok iç ve dis krizden dolayi borcu borçla ödeme yolu izlenmis, uygulanan liberal politikalarin dogasina uygun olarak yabanci tüketim mali imkânlari artmistir. Diger taraftan 2002 yilindan itibaren uygulanan mali disiplin, gerçeklesen ekonomik performans, yapisal reformlar, özellestirmeler ve ihracat artisi borç oraninda önemli bir düsüsü beraberinde getirmistir. 19802012 döneminde ilgili degiskenler arasinda bir nedensellik iliskisinin görülememesinin arka planinda yukaridaki kosullarin yattigi düsünülmektedir.
Konuya bir bütün olarak baktigimizda 1964-2012 döneminde ise ilgili degiskenler arasinda bir nedensellik iliskisi görülmemektedir. Bu durumda su söylenebilir: 1964-1980 döneminde bulunan nedensellik iliskisini 1980-2012 döneminde bulunamayan nedensellik iliskisi mas etmektedir.
7. Sonuç
Bu çalismada 1964-2012 dönemi ve Türkiye için, dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasindaki iliskiler arastirilmistir. Bu iliskiler öncelikle tarihsel perspektiften ele alinmakta sonrasinda da meydana gelen teorik çerçeve sinirlarinca belirlenen sayisal yöntemlerle incelenmektedir. Bahsi geçen iliskilerde nedenselligin yönünü belirlemek için ekonometri zaman serisi tekniklerinden yararlanilmistir. Türkiye'de 1964-1980 döneminde dis borçlar ile GSYIH ve tasarruflar arasinda çift yönlü bir nedensellik iliskisi gözlemlenmistir. Bu nedensellik Granger teknigine dayanarak ortaya konulmaktadir. Belirtilen degiskenler için 1980-2012 ile 1964-2012 dönemlerinde bir nedensellik gözlemlenmemistir. Arastirma, gelismekte olan ülkelerde sermaye ithalinin ekonomik büyümeye ve iç tasarrufa yol açabilecegi tezini, Türkiye örneginde ithal ikameci kalkinma stratejisi sürecinde 19641980 dönemine iliskin desteklerken, ihracata yönelik kalkinma stratejisi döneminde (1980-2012) ise desteklemeyerek dönemsel bir farklilik ortaya koymaktadir. Genel olarak bakildiginda (19642012), Türkiye örneginde sermaye ithalinin ekonomik büyümeyi ve yurt içi tasarrufu etkin kilmadigi sonucu ortaya çikmaktadir.
Literatürde bu çalismaya benzer teknik ve yöntemlerle yapilmis borçlanma, yurtiçi tasarruf ve ekonomik büyüme arasindaki iliskileri ortaya koyan çalismalar da mevcuttur. Ancak ortaya konan bulgular noktasinda bakis açilarinin vermis oldugu çesitlilikten de kaynakli olarak bazi farkliliklar söz konusudur. Borçlanmaya iç borçlar cephesinden deginen Çoban ve digerleri (2008), Türkiye'de 1987-2007 döneminde iç borçlanma ile büyüme arasinda bir nedensellik iliskisi oldugunu belirtmektedirler. Borçlanmaya dis borçlar cephesinden yaklasan Uysal ve digerleri (2009), Türkiye'de 1965-2007 döneminde dis borçlarin ekonomik büyüme üzerinde olumsuz bir etkiye sahip oldugunu göstermislerdir. Benzer sekilde, Çiçek ve digerleri (2010), Türkiye'de borçlanma ve ekonomik büyüme arasindaki iliskileri incelerlerken, 1990 yili sonrasinda dis borç stokundaki bir artisin GSYIH'da bir azalisa sebep verecegini belirtmislerdir. Çögürcü ve Çoban (2011)'da Türkiye'de 19802009 döneminde dis borçlanmanin ekonomik büyüme üzerinde negatif bir etkisinin olacagini söylemektedirler. Ve buna ek olarak da ekonomik büyümeyi arttirmak için yurtiçi tasarruflarin arttirilmasini önermektedirler. Yukaridaki yaklasimlarin karsiti olarak Umutlu ve digerleri (2011), Türkiye'de 1990-2008 döneminde dis borçlanmanin büyümeyi pozitif etkiledigini gözlemlemislerdir. Bizim çalismamizda da iki farkli dönem (1964-1980, 1980-2012) ayrimina gidilerek ve bu dönemlerin bütünü ele alinarak gelismekte olan Türkiye'nin sermaye ithali-yurtiçi tasarruf ve ekonomik büyüme iliskileri incelenmis. Bu yolla literatüre farkli bir bakis açisi ve zenginlik kazandirilmasi amaçlanmistir.
1 bilgiler Tezel'in (1986) kitabinda daha genis bir sekilde yer almaktadir.
2 Bu konu Insel'in (1996) kitabinda daha genis bir sekilde yer almaktadir.
3 Bu konu Insel'in (2003) kitabinda kapsamli olarak ele alinmaktadir.
4 Bu çalismadaki iki degisken arasindaki Granger- nedenselligi sinamak için ele alinan model için Gran ger (1969, s.431)'de ele alinan sifir ortalamali iki duragan zaman serisiyle meydana gelen basit nedensel modelden yararlanilmistir. Ancak Granger'in modelinde ele alinan degiskenler fark modelleri olarak degil, sadece simdiki zaman ve gecikmeli zaman degerleri olarak ifade edilmektedir. Bu modelleri fark degiskenleri cinsinden ifade etmek de mümkündür. Esitligin her iki tarafinin farklarinin alinmasi suretiyle elde edilen bu yaklasimi Yang (2000)'de de görmek mümkündür. Yang'in Tayvan için enerji ve GSYIH arasinda ele aldigi nedensellik iliskisi metodolojik açidan bu çalisma için de yol gösterici bir özellige sahiptir.
5 GSYIH-DISBORÇ regresyonunda ê'nin gecikmeli degerindeki t-kritik degerleri, Seri1, Seri2 ve Seri3 için sirasiyla -2.92, -193 ve -2.42 degerlerini almaktadir. Bu t degerleri esbütünlesme regresyonundaki %5 anlamlilik düzeyinde -3.43 olan degerden büyüktür. Bu durumda esbütünlesmenin olmadigi H0 = 0 hipotezi reddedilmemektedir (t>tc). Her üç seride de t>-3.43 durumu saglandigi için H0 hipotezi olan en küçük karelerin artiklarinin duragan olmadiklari reddedilmemektedir; ya da artiklar duragan degillerdir. Bu durumda GSYIH ve DISBORÇ degiskenleri her seri için de esbütünlesik degillerdir. Ayni durum, TASARRUF VE DISBORÇ degiskenleri için de tekrarlanmaktadir. Buna göre; TASARRUF VE DISBORÇ degiskenleri her seri için de esbütünlesik degillerdir, önermesi geçerlidir.
Kaynaklar
Agarwal, J., P., Dippl, M. ve Glismann, H. H. (1984). Wirkung der Entwicklungshilfe, Köln.
Akaike, H., (1969). Fitting autoregressive models for prediction. Ann. Inst. Stat. Math. 21, 243-247.
Altvater, E. (1993). Zur Ökonomie und Ökologie der Nord-Süd-Beziehungen, in: Nohlen, D. ve Nuscheler, F. (Hrsg.), Handbuch der Dritten Welt, 1. Bd., Grundprobleme, Theorien und Strategien, 3. Aufl., Bonn.
Altvater, E. ve digerleri (Hrsg.) (1987). Die Armut der Nationen. Handbuch zur Schuldenkrise von Argentinien bis Zaire, Berlin.
Baran, P. A. (1969). Unterdrückung und Fortschritt, 3. Auflage, Frankfurt / Main.
Bender, D. (1992). Entwicklungspolitik, in: Vahlens Kompendium der Wirtschaftstheorie und - politik, Bd. 2, 5. Auflage, München.
Bigler, M. (1987). Schuldendienstprobleme von staatlichen Schuldnern in Entwicklungsländern, Beurteilungsansätze und Leitlinien für eine optimal verträglice Auslandsverschuldung. Business International, (1974). Asia / pacific Ltd., 27. November.
Business International, (1974). Asia / pacific Ltd., 27. November.
Chenery, H. B. ve Strout, A. M. (1966). Foreign Assistance and Economic Development, in: The American Economic Review, 56.
Çavdar, T. (1995). Türk Iktisadi Düsüncesi, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Iletisim yayinlari, Cilt 4.
Çiçek, H. ve digerleri, (2010). Bir Maliye Politikasi Araci Olarak Borçlanma ve Ekonomik Büyüme Iliskisi: Türkiye Örnegi (1990-2009). C.Ü. Iktisadi ve Idari Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayi 1.
Çoban, O. ve digerleri, (2008). Türkiye'de Kamu Iç Borçlanmasinin Makroekonomik Etkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
Çögürcü, I. ve Çoban, O. (2011). Dis Borç Ekonomik Büyüme Iliskisi: Türkiye Örnegi (1980-2009). KMÜ Sosyal ve Ekonomik Arastirmalar Dergisi, 13 (21): 133-149.
Deutsche Gesellschaft für wirtschaftliche Zusammenarbeit mbH, (1976). Reisebericht Korea, 23. März.
Dünya Kalkinma Göstergeleri (World Development Indicators): Web adresi: http://data.worldbank.org/country/turkey
Dürr, E. (1977). Wachstumspolitik, Bern-Stuttgart.
Eaton, J. ve Gersovitz, M. (1981). Debt with Potential Repudiation and Empirical Analysis, in: Review of Economic Studies, 68.
Engle, R. F. ve Granger, C. W. J., (1987). Co-Integration and Error Correction: Representation, Estimation, and Testing, Econometrica, Vol. 55, No. 2, s. 251-276.
Elsenhans, H. (1981). Abhengiger Kapitalismus oder bürokratischer Entwicklungsgesellschaft, Frankfurt a.M.
Fischer, B. (1982). Liberalisierung der Finanzmärkte und wirtschaftliches Wachstum in Entwicklungsländern, Tübingen.
Fröbel, F.ve digerleri, (1977). Neue Internationale Arbeitsteilung, Reinbek.
Gerster, R. (1982). Fallstricke der Verschuldung, Basel.
Glismann, H. H. ve digerleri, (1987). Weltwirtschaftslehre, Eine Problemorientierte Einführung, 2. Bd., Entwicklungs- und Beschäftigungspolitik, 3. Aufl., Göttingen.
Granger, C.W.J., (1969). Investigating causal relation by econometric and cross-sectional method, Econometrica, 37, 424-438.
Griffin, K. (1974). Rural Development, The Policy Options, in: E.O. Edward (Ed.), Employment in Developing Nations, Edwards.
Guldimann, T. (1975). Lateinamerika, München.
Gürsel, S. (1995). Dis Borçlar, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Iletisim yayinlari, Cilt 2.
Hsiao, C., (1981). Autoregressive modeling and money income causality detection. J. Mon. Econ. 7, 85-106.
Insel, A. (1996). Düzen ve Kalkinma Kiskacinda Türkiye, Kalkinma Sürecinde Devletin Rolü, Ayrinti Yayinlari, Istanbul.
Insel, A. (2003). Iktisat Ideolojisinin Elestirisi, Birikim Yayinlari, Istanbul.
Jungfer, J. (1991). Grundbedürfnisstrategie oder Ordnungspolitik als Wege zur Überwindung wirtschaftlicher Unterentwicklung, Bern-Stuttgart.
Keyder, Ç. (1995). Iktisadi Gelismenin Evreleri, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Iletisim Yayinlari, Cilt 4.
Knall, B. ve Wagner, N. (1986). Entwicklungsländer und Weltwirtschaft, Darmstadt.
Konrad, A. (1967). Finanzierungsprobleme: Der Zusammenhang von Entwicklungsplan, Budget und Zahlungsbilanz, in: Guth, W. (Hrsg.), Probleme der Wirtschaftspolitik in Entwicklungsländern, Berlin.
Kreye, O. (1980). Perspektiven des industriellen Wachstums und der sozialen Entwicklung in den Entwicklungsländern, in: Starnberger Studien 4, Strukturveränderungen in der kapitalistischen Weltwirtschaft, Frankfurt.
Leibenstein, H. (1957). Economic Backwardness and Economic Growth, New York.
Mc Kinnon, R. I. (1981). Financial Repression and the Liberalisation Problem within Less Developing Countries, in: Grassman, Sven / Lundberg, Erik (Eds.): The World Economic Order, Past and Prospect, New York.
Nödinger, H. E. (1987). Verschuldung von Entwicklungs-und Schwellenländern, Zürich.
Phillips, P.C.B. ve Perron, P., (1988). Testing for a unit root in time series regression, Biometrika, 75,335-346.
Pollak, Ch. (1991). Industrialisierung, in: P. J. Opitz, Grundprobleme der Entwicklungsländer, München.
Rosenstein-Rodan, P.N. (1961). International Aid For Underdeveloped Countries, in: The Review of Economics and Statistics 43.
Schönherr, S. (1983). Armutsorientierte Entwicklungspolitik, Ansatzpunkte zur Verbindung von Wachstum und Armutsreduzierung durch Förderung kleinbäuerlicher Zielgruppen, Duncker & Humblot / Berlin.
Sjö, B. (2008). Testing for Unit Roots and Cointegration. Web adresi:
https://www.iei.liu.se/nek/ekonometrisk-teori-7-5-hp-730a07/labbar/1.233753/dfdistab7b.pdf
Tetzlaff, R. (1988). Die Verschuldungskrise der Dritten Welt als Ausdruck der Krise des Weltwirtschaftssystems, in: Altvater, E. ve digerleri: Soll und Haben, Strategien und Alternativen zur Lösung der Schuldenkrise, Hamburg.
Tezel, Y. S. (1986). Cumhuriyet Döneminin Iktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt Yayinlari 4, Ankara.
Timmermann, V. (1982). Entwicklungstheorie und Entwicklungspolitik, Göttingen.
Todaro, M.P. (1977). Economic Problems in the Third World, An Introduction to Problems and Policies in a Global Perspective, London.
TÜIK, (2007). Istatistik Göstergeler (Statistical Indicators). 1923-2006.
Tuncer, N. (1995). Tasarruf sorunu, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Iletisim yayinlari, Cilt 4.
Umutlu ve digerleri (2011). Maliye Politikasi Araçlarindan Borçlanma Ve Vergilerin Ekonomik Büyümeye Etkileri. Uludag Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:XXX, No:1, 75-93.
UNCTAD, (1979). Handbook of International Trade and Development Statistics, New York.
UNIDO, (2013). Industrial Development Report 2013Sustaining Employment Growth: The Role of Manufacturing and Structural Change.
Uysal ve digerleri (2009). Dis Borçlanma Ve Ekonomik Büyüme Iliskisi: Türkiye Örnegi (1965-2007). Atatürk Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Dergisi, Cilt:23, Sayi:4.
Yang, H.-Y., (2000). A note on the causal relationship between energy and GDP in Taiwan, Energy Economics 22, 309-317.
Wendt, K.-E.(1988). Die unterentwickelten Länder der Dritten Welt und die Krise des internationalen Finanzsystems, in: Laser, U.H./ Wendt, K.H. (Hg.), Schuldenkrise und Armut in der Dritten Welt, Berlin.
Zeki KARTAL, Hakan ACAROGLU*
* Zeki KARTAL, Doç. Dr., Eskisehir Osmangazi Üniversitesi, Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi, Iktisat Bölümü, [email protected]; Hakan ACAROGLU, Yrd. Doç. Dr., Eskisehir Osmangazi Üniversitesi, Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi, Iktisat Bölümü, [email protected]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Eskisehir Osmangazi University Dec 2014
Abstract
In this study, an answer is looked for the question of "Does capital import activate domestic saving and economic growth in Turkey?". Displaying the relationships between economic growth, domestic saving and capital import has formed the purpose of the study in two different development strategy period (import substitution period; 1964-1980 and export-oriented period; 1964-2012) and covering both two period; 1964-2012. Granger-causality techniques are used to perform this in applied methodology. While the bi-directional causality between variables has been investigated in the period 19641980, the causality has not been observed in the period 19802012 and 1964-2012. It is understood from this point of view that, the effects of capital import which is the sum of public and private sectors to domestic saving and economic growth for Turkey that has position of developing country shows differences according to applied development strategies, and this effect follows an unstable path.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer